Genellikle her 20-30 evin bulunduğu bir alana, bu evlerin elektrik gereksinimi için bir trafo konulması gerekiyor. Böylelikle yüksek gerilim (36 000 Volt), trafoyla, 380 ve 220 Volt’a indirilerek evlerin büroların kullanımına uygun düzeye getiriliyor. Trafoların, yakınlarda olmasıyla, kablo kayıpları en aza indirilerek, evler için gereken düzeyde voltaj ve akım elde edilebiliyor. Çok katlı binalara ise ayrı bir trafo gerekiyor. Almanya’da bu gibi yüksek binaların dairelerinden uzaktaki yerlere, genellikle garajlarına trafolar yerleştirilirken ülkemizde ise trafoların daha çok giriş katlarına, zemin ya da zemin altlarına konulduğunu, bunlara komşu oturulan daireler ya da bürolar bulunduğunu, İstanbul’da 1000'den, İzmir’de ise 500’den fazla böyle trafolu binalar bulunduğunu basından öğreniyoruz. Ayrıca okul ve çocuk bahçelerine de trafolar konuluyor. Öte yandan büyük otellerin yan binalarında, personelin çalıştığı odalarının bitişiğinde de trafoların bulunduğu ve personelin molalarda, trafo duvarına dayalı masalar çevresinde oturup, EM radyasyonun elektromanyetik radyasyonun ışınlamasından habersiz, çay içtiğini de görüyoruz.
Yerleşim yerlerindeki yoğun yapılaşma nedeniyle trafoların yerleştirilebileceği boş arsa genellikle bulunamadığından, trafoların, uygun olmadığı halde, binalara ve okul ve çocuk bahçelerine kira karşılığı konulduğu da bilinmektedir. Binalardaki trafoların zaman zaman aşırı titreşimler ve bobinlerin ısınması sonucu gürültü yaptığını, hatta patlama sesleri çıkarması nedeniyle binada oturanların tedirgin oldukları ve yangın tehlikesinden kaygılandıkları da biliniyor. Trafoların, binalardan kaldırılmasını ise kuran şirketler başka bir yer gösterilmesini ve bulunduğunda ise trafonun taşınma giderlerini binada oturanların karşılamasını istedikleri de basında yer alıyor. Ayrıca ülkemizin bazı yerlerinde paslanmış, kapısı kopmuş trafoların ceryana kapılma tehlikesi oluşturduğu, resimlerle basında açıklanıyor
Ülkemizde ise ilgili standartlarda ve trafo üreticilerinde böyle bir malzemenin adı geçmiyor. Sadece genellikle 2 mm kalınlığında sac malzemeyle trafolar muhafaza edilmeli yazıldığı görülüyor. Sacın, manyetik alanı soğurabilecek ve dışarıya EM (Elektromanyetik radyasyon) u sınırlayabilecek bir işlevi ise bulunmuyor. Bizim gerek Almanya’da gerekse ülkemizde çeşitli trafo duvarlarının dış yüzeylerinde yaptığımız ölçümler, EM radyasyon (elektrik alan şiddeti: Volt/metre) değerlerinin ülkemizdeki trafolarda, Almanya’dakilerden 2-3 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu nedenle bunların Mü malzemeyle zırhlanması ya da yapılamıyorsa çok yakınlarında uzun süre kalınmaması gerekir. Her trafonun yapısı ya da özelliğine göre durum farklı olabileceğinden trafoların ve ana kabloların yakınlarında ölçümler yapılıp önlemlere gerek varsa alınması önerilir. Aynı durum Yüksek Gerilim Hatlarına çok yakın bulunan ve uzun süre kalınan yerler için de geçerlidir. Sağlığa olumsuz etki, bunların çok yakınlarında ve uzun süre kalındığında ortaya çıkabilir
Almanya’da trafoların duvarları, Elektromanyetik yayılımın önlenmesi amacı ile, Mü malzeme denilen ve manyetik alanları da soğurabilen özel alaşımlı folyelerle içten kaplanıyor (Mü malzeme genellikle %80 Nikel, %16 Demir, %5 Bakır, %3 Krom veya Molibden’den oluşuyor).
Trafolar kurulurken ve daha sonra, dikkat edilmesi gereken kurallar ve alınabilecek önlemler:
1. Trafolar yüksek binaların girişlerine ya da içlerine değil, varsa boş arsaların ya da yer altı garajlarının, insanların bulunabileceği en uzak yerlerine konulmalı, daha önce konulmuşlarsa, bunların bitişiğindeki odalarda uzun süre kalınmamalı, EM radyasyon ölçümleri yapılmalı ve gerekiyorsa zırhlama gibi ek önlemler alınmalı.
2. Trafolar okul ya da çocuk bahçelerine de kurulmamalı, daha önce konulmuşlarsa 2 metre çevresine kalın metalden yüksek bir çit çekilerek, çocukların trafo duvarlarına yaklaşması ve buralarda uzun süre kalmaları önlenmeli.
3. Trafolara akım getiren (36 000 Volt’a kadar yüksek voltajlı) ana besleme kabloları yer altından geçirilirken, buraların yakınında insanların uzun süre kalmayacak şekilde geçirilmelerine dikkat edilmeli, daha önce geçirilmişlerse buralarda, EM radyasyon ölçümleri yapılarak -gerekiyorsa gerekli önlemler- ilgili uzmanların belirlemelerine göre alınmalı (Bazı yerlerde yer altı kabloları, trafolardan daha fazla EM radyasyon yayabiliyor)
4. Özellikle çok yakınlarında insanların uzun süre bulunabileceği yerlerdeki trafoların saç muhafazalarının iç yüzü Mü malzemeyle (Genellikle %80 Nikel, %16 Demir, %5 Bakır, %3 Krom veya Molibden’den oluşuyor) kaplanarak zırhlanmalı (Almanya’da bu yapılıyor),
5. Paslanmış, kapısı kopmuş, aşırı gürültü yapan, alev çıkararak atlamalar yapan, yangına yol açabilecek trafolar, bunları kuran şirketlere haber verilerek ivedilikle onarılmalı.
Sonuç
Trafoların çevrelerinde yaşayanlar, trafoların aşırı titreşimle gürültü yapmalarından, ısınma sonucu patlamalardan ve hatta yangın tehlikesinden şikayetçiler. Ayrıca kapısı kopmuş, paslanmış trafoların, çocukları ve meraklıları elektrik çarpmasına uğratacağı da açık. Çevredeki halkın çoğunun ise gerek trafoların gerekse bunların yer altı kablolarının çevrelerine EM radyasyon yaydığı konusunda pek bir bilgisi bulunmuyor. trafoları kuran şirketlere ve bu konularda bilgili mühendislere danışmalarıdır. En son olarak da gerekiyorsa, EM radyasyon ölçümleri yaptırmaları ve çıkacak sonuca göre, trafo ya da YGH yakınlarındaki evde oturup oturmayacaklarına kendilerinin karar vermeleridir.
Bülent KÜÇÜKASLAN
İş Güvenliği Uzmanı