Kamusal alanın dışına itilmek istemiyorlar

Kamusal alanın dışına itilmek istemiyorlar
Tekirdağ Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyesi Avukat Yapıncak Cömertoğlu, toplum tarafından dayatılan roller nedeniyle kadının eş yada babaya bağımlı kaldığını ve kadının sosyal ve kamusal alanda ikincil plana atıldığını...

Tekirdağ Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyesi Avukat Yapıncak Cömertoğlu, toplum tarafından dayatılan roller nedeniyle kadının eş yada babaya bağımlı kaldığını ve kadının sosyal ve kamusal alanda ikincil plana atıldığını söyledi. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle erkeğin kamusal alanda rol alırken, kadının kamusal alanın dışına itildiğini vurgulayan Cömertoğlu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hem ülke refahı hem de çağdaş bir toplum için gerekli olduğunu ve en kısa sürede dönüşüm sürecine girilmesi gerektiğini kaydetti.

Ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınma için kadınların eğitime, siyasete, ekonomik fırsatlara erkeklerle eşit düzeyde erişebilmesinin sağlanması gerektiğini ve eğitim alanındaki eşitsizliğin kaldırılması için ataerkil anlayışın yok edilmesinin önemli olduğunu belirten Cömertoğlu,“Türkiye’deki cinsiyet ayrımcılığı yönü ile eşitlik sağlama noktasındaki boşlukların doldurulması ve kadının çalışma yaşamındaki rolünün arttırılması, kadını çalışma yaşamından geride tutmayı amaçlayan caydırıcı uygulamalar, kültürel kalıplar, toplumsal değer yargıları yok edilmelidir” dedi.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel açıdan birçok boyutu bulunduğunu vurgulayan Cömertoğlu, “ Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet kavramları arasındaki ayrımın kavranması aslında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tanımlamasına en büyük yardımcı olacaktır. Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetle açıklanamayan sosyal sınıf, ataerkillik, siyaset ve toplumdaki cinsiyet yeri biçimiyle bağdaştırılmaktadır. Yani cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki fiziksel farkı ifade ederken, toplumsal cinsiyet “kadınlık” ve “erkeklik” rolleri arasındaki farkı göstermektedir” şeklinde konuştu.

DİKTE EDİLEN ROLLER UYGULANIYOR

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, kadına ve erkeğe cinsiyet kimlikleri sebebiyle farklı rollerin yüklenmesi nedeniyle ortaya çıkan ayrıştırmalarla meydana geldiğini aktaran Cömertoğlu, kültürel açıdan yerleştirilmeye çalışılmış ve dikte edilen rollerin uygulanmaya çalışıldığını dile getirdi.

KADINA AİLE İÇİNDE TOPLUMSAL ROL BELİRLENMİŞ

Erkeğin, kadın üzerindeki otorite temsilciliğine ve erk sahibi olma rolüne çocukluk çağlarından itibaren kültürel olarak başladığını ifade eden Cömertoğlu, “Bu sistem, kadını geri planda bırakmakta ve kadının hem eğitim hem ekonomik hem de toplumsal yeri açısından ikincil sınıfta yer almasına sebep olmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle ‘kadın’ ekonomik ve politik anlamda erkeğe tanınan tüm haklara istinaden bu alanın dışına itilmiş ve kadına yalnızca aile içinde toplumsal bir rol belirlenmiştir. Bu rol belirlenirken kadının doğumundan itibaren kırılgan, duygusal ve güçsüz olduğu toplumlar arasında kabul edilmiş ve kadının ekonomik, politik, siyasi ve bilimsel alanda hiçbir gerçekliği kalmamıştır. Bir nevi toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle erkek kamusal alanda rol alırken, kadın kamusal alanın dışına itilmiştir” sözlerini kaydetti.

Kadın ve erkeğin varoluş ve duygular açısından eşit yapıya sahip olduğuna değinen Cömertoğlu, kadınların toplum içerisinde iş alanı olarak dışlanma, becerisizlik, suçlanma ve ötekileştirme problemi yaşamaya başladıklarında, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sorgulamaya ve mücadele etmek zorunda kaldıkları birçok sorunun toplumsal cinsiyetle ilişkili olduğunun gözlemlendiğini ifade etti.

TEMEL SORUN EĞİTİM

Sorunun temelinin kadın-erkek arasındaki eğitim eşitsizliğine dayandığını söyleyen Cömertoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Eğitim eşitsizliği kadınların güçlenmesinin ve ekonomik özgürlüklerinin elinden alınmasına, kadının çalışma yaşamına kadar gelecek hedeflerini olumsuz yönde etkilemiştir.

Bugün Türkiye dâhil birçok ülkede kadının çalışma hayatına girmesine yönelik birçok engel bulunmaktadır. Bu engellerin başında aile bireylerin tutumu ve yaklaşımı gelmektedir. Birçok eş, kadının çalışma hayatına başlamasıyla, hem ev işlerinin hem de aile içi kavramının yok olacağına inanarak yada toplumsal şekilde bu algıyı benimseyerek, benimsetilerek kadının çalışma hayatına engel koymuştur. Birçok toplumda özellikle eşler arasında kadının, ailenin reisi olarak görülen babadan fazla ücret alması, evi geçindirmekten sorumlu tek kişinin erkek olduğu düşüncesinin toplumca kabul görmesi gerekçesiyle bir sorun olarak görülmektedir. Bu durum ise emek piyasasında kadınların daha düşük ücret almasına neden olmaktadır”

Cömertoğlu, cinsiyetçi yaklaşımlardan dolayı kadın ve erkeğin benzer ya da aynı işi yapsalar da farklı bakış açılarının ortaya çıktığını, kadının ve erkeğin yapabileceği işlerde toplum içinde ayrıştırılma yaşandığını, neredeyse kadının yapamayacağı işlerin sıralı liste halinde kadınların önüne serildiğine dikkat çekti.

Kadının yaptığı işin her zaman kolay görüldüğünü ve ev işleri yapılması zorunlu işlerden sayılarak erkeğin gözünde değersizleştirildiğini dile getiren Cömertoğlu, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin şu örneklerle açıkladı:

KIDEM TAZMİNATI TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN GÖSTERGESİ

Kadının çalışma hayatının olmaması gerektiği yada kadının çalışma hayatının evlenme ile önüne geçilmesine dair; iş kanunundaki kıdem tazminatı ile ilgili madde örnek gösterilebilir. Kadınların evlendikten sonra işten ayrılmalarına teşvik eden bu maddeye göre evlenme nedeniyle 1 yıl içerisinde kadınların işten ayrılmaları durumunda kıdem tazminatına hak kazandıkları belirtilmektedir. Erkekler için böyle bir düzenleme bulunmamaktadır. Yine iş kanununda doğum izni düzenlemeleri dahi doğan çocuğun kadın tarafından bakılması kabulü üzerinden yazılmıştır.

TACİZE UĞRAYAN KADIN, DIŞLANMA KORKUSUYLA HAKLARINI KORUYAMIYOR

Çalışma veya iş hayatında mobing adı altına tacize maruz kalan birçok kadın bulunmaktadır. Toplumdan, aile yaşamından dışlanma, mahalle baskısı gibi sosyo-kültürel aksamalar ve yaftalama kaygısı sebebiyle tacize maruz kalan birçok kadın çalışanın, temel haklarını koruyamadan ya sükûnetle aynı işyerinde devam ettiğini ya da istifa ederek kendi rızası ile işten ayrıldığını göstermektedir.

MESLEKLERDE DE AYRIM SÖZ KONUSU

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW) verilen gölge raporda; Türkiye’de özellikle erkek egemen sektörlerde ayrımcılığın yaygın olduğunu ve bankacılık gibi kadının yoğun olduğu sektörlerde bile iş alımından önce kadınların evlenme yada çocuk sahibi olma niyetlerinin sorgulandığını görüyoruz. Çalışma hayatındaki bir diğer büyük örnek ‘mühendislik’ alanında görülmekte. Mühendislik alanı erkeklerin egemen olduğu bir çalışma hayatına dönüştürülmüş ve kadının bu alanda yetkin olamayacağı bakış açısı ne yazık ki toplumda yerini almış bulunmakta

Cömertoğlu, tüm bu eşitsizliğin en temel sorununun eğitim almamış, bilinçli olmayan toplumda, kadınların geri planda tutulması ve kız çocuklarının okuma haklarının ellerinden alınması sonucu, bilinçli olmayan kadının çocuğuna aynı bilinç ve eğitimi vermekte zorlanması olduğunu vurguladı.

DEVLET POLİTİKALARIYLA DÜZELTİLMELİ

Çocukluk çağında eğitim verilmesi gerektiğinin altını çizen Cömertoğlu; “Eşitsiz düzen, başta devlet tarafından uygulanan politikalar ve eğitim sistemi ile düzeltilmeli, toplumda kültür olarak kabul edilen ve meşrulaştırılan bilinç yok edilmelidir” sözlerini kaydetti.